16 Ağustos 2012 Perşembe

Gaziantep' te Bir Butik Otel-Anadolu Evleri




Gaziantep' te butik otel arıyorsunuz...Şöyle eski Antep evlerinin tarihi büyüsü içinde, gezip görmeye gittiğiniz yerin kültürünü içinize çekebileceğiniz, sakin, huzurlu bir kaç gün!!...Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Zaten başlık sizi kendisine çekti bile, zira günlerdir Gaziantep' e yapacağınız kültür turu için, çılgınlar gibi araştırma yapıyorsunuz...Ben de şuan sizin yaptığınızı yaptım :) Uzun arayışlar ve bazı internet sitelerindeki olumlu yorumların neticesinde, hatırı sayılır bir ücret ödeyerek ''Anadolu Evleri'' nden rezervasyon yaptırdım.

Anadolu Evleri, 100 yaşından büyük, 4 evin, restore edilmesiyle oluşturulmuş. 10 oda ve 3 suiti var. Otel sahipleri Timur-Dila Schindel çifti. Otel yorumlarında çiftin ortaya çıkardıkları işten övgüyle bahsedilmiş...Resimlere, yorumlara kapılıp, sırtıma bohçamı vurup, düştüm yollara...Neler oldu, neler neler!!!... :))

Arabamı koyacak otopark yok; (çalışanlar aslında otoparklarının olduğunu ve yol yapım çalışmaları nedeniyle şuan kullanılmadığını söylediler) caddenin sonundaki otoparka ücretini bizzat ödeyerek arabamı bırakıyorum :) Topuklu ayakkabılarımla, yer yer çukur, berbat bir yoldan geçip otele varıyorum, daha o anda pişmanım!! Çalışanlar çok güler yüzlü, son derece yardımsever ve iyi insanlar; şimdi biraz rahatladım...Kocaman eski anahtarımı alıp, iki katlı suitime geçiyorum :) Yorucu bir iş günü ve boğucu sıcaktaki uzun yolculuğumun ardından, ılık bir duş almak üzere, bir kişinin zar zor sığacağı küçücük ve hiç hoşlanmadığım banyoya giriyorum; büyük ahşap kapısını kapatıp, arkasındaki kocaman demir sürgüyü çekiyorum veeeeee aaaaaaayyyy, İmdaaaaattttttt!!!! Allahtan henüz üzerimdeki çıkarmadım, zira çığlık çığlığa kendimi dışarı atıp, tüm otel görevlilerini başıma topluyorum...Bir kaç dakika sonra banyomun duvarındaki devasa hamam böceğini öldürmek üzere elinde bir süpürge ve faraşla otel görevlisi odamda operasyonda!! Yerlerinden fırlamış gözlerle kapıda operasyonun sonuçlanmasını bekliyorum. Zafer kazanmış edası ve attığım çığlıklara bıyık altından gülerek, cengaver otel görevlisi odamdan ayrılıyor...Tamam bana huzur yok bu gece, böceği düşündükçe kaşınıyorum, düşündükçe kaşınıyorum...Korka korka, her yeri iyice kolaçan ederek banyoya yeniden giriyorum. Lavabonun kenarinda pvc ile kaplanmış, kirli ve yer yer küflenmiş bir not : ''sayın misafirlerimiz, ani ısı değişimine karşı önce musluğun soğuk tarafını şöyle açıp, sonra böyle sıcak tarafını açıp bla bla bla...'' Yazılanları harfiyan uyguluyorum; ama rahat bir duş ne mümkün, bir haşlanıyorum, bir donuyorum...Artık saçım şampuandan tam olarak arındı mı bilmiyorum, kan ter içinde, buhardan önümü görmeden, tıkanıklık dolayısıyla küçük bir gölete dönüşmüş duş teknesinde terliklerimi yüzsünler diye bırakıp kendimi dışarı atıyorum!!! Oh beee, klima açık, oda serin, huzuuurr... :)

Televizyon seyretmek için karşısındaki eski, bordo berjere kuruluyorum. Bu arada yerler toz içinde çıplak ayaklarım yere değmemeli, bağdaş kuruyorum...Hay aksi!! Sadece kanal 7 var, televizyon çöp!! Odada bir su ısıtıcı, küçük bir sepetin içinde süzme çay ve nescafe var ama öyle eski püskü duruyorlar ki, içmeye korkuyorum...Neyse en iyisi uyuyup günün yorgunluğunu atayım; küçük, dar ahşap merdivenlerden çıkarak, üst kattaki kocaman yatağıma ulaşıyorum. Yine üzerinde pvc kaplı bir not!! Iııııııııyyyyyyy, sanki asırlardır insan eli değmemiş buna, tam bir parmak toz kaplı üzeri, tiksinerek, parmak ucumla aşağı iteliyorum; ne yazdığı umrumda değil; herhalde yatak kullanma talimatı değildir :) Veee çok şükür ki tek hijyenik şey olan sakız gibi bembeyaz çarşaflı yatağıma ve yumuşacık yastıklarıma gömülüp uykuya dalıyorum. Sabah güvercinlerin guuuuk guuuukkk sesleriyle uyanıyorum, işte buuu işte buuuu, doğal yaşam doğal doku bu :))

Küçük ahşap panjurları aralayıp, kocaman yeşil şemsiye kurulu avluya bakıyorum... Masa kahvaltı için hazırlanmış! Uzaktan küçük sürahidekinin süt olduğunu seçebiliyorum, diğerleri muamma...Ancak sorun şu ki, ben kahvaltımın 9 da hazır olmasını istemiştim şuan saat 11 ve üç saatir benim sevgili sütüm o masada Antep' in kavrucu sıcağında güneşleniyor. Söylediğim saatte kalkmadığım için suçlu ben miyim, yoksa sütü ben gelene kadar dolaba kaldırmayı akıl edemeyen otel personeli mi o konuda kararsızım...İçimden söylene söylene söylene kahvaltıya iniyorum. Niye içimden söyleniyorum da bronzlaşmış sütümle ilgili iki kelam etmiyorum bilmiyorum, galiba dilim bağlandı :) Masaki muammalar, bir kavonoz mısır gevreği, kocaman bir kaseye doldurulmuş kuru dut ve şimdi hatırlamadığım kuru başka birşey...Tek bir tane bile yemiyorum. Zira koca bir kasenin içine doldurulup her gelenin önüne konulup konulup kaldırılıyor gibi, midem kaldırmıyor!!...Yöresel bir kahvaltı hayal ederken, üniversitedeki yurt günlerim hatırlatan, beyaz tabaklar içinde, fabrikasyon tereyağı, reçel, üç saat önce doğrandığından buruşmuş domates ve salatalıkla karşılaşıyorum. Olleeeyyyy, tabakta en sevdiğim şeyi görüyorum, gözlerim pırıl pırıl :) Nutella böyle küçük paketlerde de mi satılıyor artık!! Harikaaa!!! Yine de bu berbat kahvaltıya kızamıyorum, personel öyle güler yüzlü, öyle saygılı ki, nedense üzülüyorum :(

Giyinmek uzere odama donuyorum...Kendimi Antep sokaklarina atmak icin hazirim. Az once banyoda basima taktigim bandanami son kez kontrol etmek uzere banyoya donuyoum. Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa, anneeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee(annemin kulaklarini cinlatiorum), yardiiiiiimmmm ediiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiinnnn!!! Bir kac saniye icinde, aglayip bagirarak, yine odamin kapisindayim. Otel gorevlileri yanimda ne oldugunu anlamaya calisiyor; konusabilsem anlatacagim ama ne mumkun... fareeeee, klozetteeeeeeeee, simsiyah tuylu bir farreeeeeeeeeeeeeeeeee!!! Odama yeni bir taarruz basliyor, ben kapida aglayip titriyorum. Bir kac dakika sonra otel gorevlisi elinde siyah fare odadan cikiyor. Fareden sular suzuluyor yere ve aslinda otel gorevlisinin elinde tebessumle tasidigi siyah farenin, bandanamin siyah ponponu oldugunu cok gec anliyorum :) Bu yasadigim soku atlattiktan sonra, kendimi aglamaktan bitap dusmus sekilde Antep sokaklarina atiyorum. Kizgin gunes altinda, aklimda siyah fare (!) o muze senin , bu muze benim gunes batana kadar dolasiyorum. Cok sicak oldugundan, kaleye cikmayi baska bir Gaziantep ziyaretime erteleliyorum. Aksam yemegimi otele cok yakin olan Imam Cagdas Restorant' ta yiyip, kendimi, perili koske donusen odama atiyorum. Fare ve hamam bocegi kabuslariyla sabahi zor ediyorum. Kahvaltida yine bronzlasmis sut var ama umrumda degil, zira bugun otel gorevlileri yasadigim aksilikler yuzunden bana acimis olacaklar ki, omlet yapiyorlar, Ollleeeeeyyy :)

Calisanlarin misafirperver, guleryuzlu ve saygili ev sahipliginden hosnut, odami bir hamam bocegi ve ponpondan da olsa siyah bir fareyle paylasmis olmaktan mutevvellit, 30 yillik hayatimda dudagimda ilk kez cikan ucugumla huşu icinde otelden ayriliyorum :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder